İdea Yayınevi / Fenomenler
site haritası


DESPOTİZME KARŞI DESPOTİZM
TÜRKİYE 2009

Aziz Yardımlı


Aydın Yurttaş Toplumunu kurtarmak için yola çıktığı zaman çok geç kalmıştır. Saatini kendi gününe ayarlamalı, Zamanda 100 yıl geriye bir yolculuk yapmalıdır. Ya da İran'a. Bu onun hakkıdır.

 
Aydının belirlenimi Demokrasiyi tanımamaktır, çünkü Aydın olarak İstenci Yurttaşın İstencinin üzerinde olmalıdır. 'Aydın' olması aydın-olmayan ile, kendi istencinin altında gördüğü bir kitle, halk, giderek sürü vb. ile koşulludur. Despotluk Aydının önemsiz bir özelliği değil ama Niteliğidir, onun Varlığı ile birdir, ve bu Niteliğin ortadan kalkması Aydının Aydın olarak ortadan kalkması, yalın bir Yurttaş olması demektir. Aydın özsel despotik karakteri ile uyum içinde Özgürlüğe karşı yürümede, Despotları bağrına basmada, giderek Suçu savunmada bile duraksamaz, çünkü düşünmeyen İstencinin hiçbir zaman Yasa gibi bir sıkıntısı yoktur. Hak onun için onun despotik özencinden doğar ve verilir, ve Halk onun bilgeliğine boyun eğmek için vardır. Şiddet mi? Bu onu kaygılanadıracak bir konu değildir; tersine, kurtarıcı amaçları için bütünüyle meşrudur. Aydın kentliliğin barışçıllığına, uygarlığına, ussallığına bağışıktır; modern değil, ön-modern kültüre aittir, Batıda feodal tinin ortadan kalkışı ile birlikte soyu tükenmiştir. Bilgi ile ilgisini salt boşinanç karşısında tanıtlayan feodal bir artık olarak, Aydın a priori kabadayıdır ve kabadayılık gereksiniminin gizi uygar saygıyı hak etmeyişinde yatar. Hiçbir zaman Düşünce üretmeyen aylak Aydın kurtaracağı Halk ile karşıtlığı içinde kaçınılmaz olarak Nefret üretir. Her zaman Karanlık Çağlarda yaşadığı sanısı ile beslenen Korkusu Düşman yaratmak içindir. Sözde devrimciliğine inanabilmek için bir karşı-devrimin yer aldığını sanrılar. Sözde Bağımsızlık tutkusu için Bağımlılığa, Ulusalcılığı için Emperyalizme, Doğululuğu için düşman bir Batıya gereksinir. Özgürlük, Genel İstenç, Egemenlik kavramları onun despotik bilincinde bulunamadıkları için, fantastik realitesinde de yokturlar. Demode Aydın en sonunda bu sanrılar zincirini o hiç anlamadığı Cumhuriyeti kurtarmanın zemini olarak bir Kraliyetçilik sanrısı ile tamamlamalıdır.

İlk kez yaşandığında trajik olan yanılgı — kurtarmayı istediğini yoketmek, özgürlüğü köleliğinde diretmede bulmak, — ona bir ikinci kez öykünüldüğünde bundan böyle komik ve bayağıdır.

Batıda Aydın
Politik "Aydın" karakteri Avrupa'da Yurttaş Toplumunun oluşmadığı, halkın eğitimsiz, gelişmemiş ve boşinanca köle kaldığı Katolik ve Ortodoks kültürlerde, hepsinden önce Fransa'da önem kazandı. Prusyalı Büyük Frederick (1747-1786) inanç özgürlüğünü tanıdı, sansürü azalttı ve eğitimi geliştirdi, türe dizgesini iyileştirdi ve işkencenin kullanımını kaldırdı. Ama serfliği kaldırmadı, çünkü politik gücünü elinde tutabilmek için büyük toprak sahiplerinin desteğine gereksiniyordu. Genel olarak devleti modernleştirmeyi istedi. II. Katherina (1762-1796) Rusya'yı Batılaştırmayı istedi. Rus seçkinleri arasına Aydınlanmanın ideallerini getirdi, tarım ve işleyim kesimlerini modernleştirdi. Rusya'nın yasalarnı Montesquie'nün düşünceleri üzerine temellendirdi, dinsel hoşgörüyü destekliyor ve işkencenin ve ölüm cezasının kaldırılmasını istiyordu. Rus Aydınlarına bunlardan hiç birini yaptırmayı başaramadı ve tahtını elinde tutabilmek için soyluların desteğini kabul etti. Avusturya Aydın despotu II. Joseph (1765-1790) serfliği ortadan kaldırdı ve köylülere emekleri karşılığında ödeme yapılmasını sağladı. Basın özgürlüğünden ve inanç özgürlüğünden yanaydı ve yasal reformlar yaptı. Ölümünden sonra reformlarından çoğu geri alındı.

Atatürk
Nutuk — 1923

‘‘Gerilememizin ana nedenini şu nokta oluşturur: İslam dünyası iki ayrı topluluktan oluşur. Biri çoğunluk olan Halk; öteki azınlığı oluşturan Aydınlar. Bozuk anlayışlı uluslarda büyük çoğunluk başka amaca, aydın denen sınıf başka bir anlayışa sahiptir. Bu iki sınıf arasında tam bir zıtlık, tam bir karşıtlık vardır. Aydınlar asıl kitleyi kendi amaçlarına götürmek isterler; halk kitlesi ise bu aydın sınıfa bağlı olmayı istemez. O da başka bir yön bulmaya çalışır.

‘‘Aydın sınıf aşılamayla, yol göstermeyle çoğunluk kitlesini kendi amacına göre inandırmayı başaramayınca, başka araçlara başvurur. Halka baskı ve zorbalık başlar; halka baskıda bulunmaya kalkar. Artık burada asıl çözümleyici noktaya geldik. Halkı ne birinci yöntemde, ne de zorlama ve baskı ile kendi amacımıza sürüklemede başarılı olamadığımızı görüyoruz. Neden?

‘‘Arkadadaşlar, 
Bunda başarılı olmak için aydın sınıfın halkın anlayış ve amacı arasında doğal bir uygunluk olması gerekir. Yani, aydın sınıfın halka aşılayacağı ülküler halkın ruh ve duyuncundan alınmış olmalıdır. Oysa bizde böyle mi olmuştur? O aydınların aşılamaları ulusumuzun derin ruhundan alınmış ülküler midir? Kuşkusuz, hayır. Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Ama genel olarak hatamız şudur ki, inceleme ve araştırmalarımıza zemin olarak çoğu kez kendi ülkemizi, kendi gelenek ve göreneklerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinimlerimizi almalıyız. Aydınlarımız belki bütün dünyayı, bütün başka ulusları tanır, ama kendimizi bilmeliyiz.

‘‘Aydınlarımız, ulusumu en mutlu ulus yapayım, derler. Başka uluslar nasıl olmuşsa biz de aynen öyle yapalım, derler. Ama düşünmeyiz ki böyle bir kuram hiçbir çağda başarılı olmuş değildir. Bir ulus için mutluluk olan şey, bir başka ulus için yıkım olur.

‘‘Aynı neden ve koşullar, birini mutlu etmesine karşın, başkasını mutsuz eder. Asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız.''

Türkiye, 2009

Despotizmin despotizm ile kavgası kültürün erdemsizliğinin belgesidir. Ama erdemsizliğin bilinci Erdemin de bilincidir. Kendinde varolan bir çatışmanın gün ışığına çıkması çözümü için zorunlu ve çözümün biricik olanağı ise, burada bir kültürün henüz içinde varoldukları Yurttaş Toplumunun bilincini kazanmamış olan, henüz ön-modern despotik evrenlerinde yaşamlarını sürdüren kesimleri için büyük bir şans yatar. Erdemsiz olan erdemsiz kalmayi, barbar olan barbar kalmak, yamuk olan yamuk kalmayı istemeyi başaramaz.

Özgürlüğü kavramak için Us gerekir, yorumlayıcı Anlak değil, çünkü Usun kendisi Özgürlüğün tözüdür. Ve modern Tarih Özgürlüğü kavramada Halkların pekçok entellektüelden daha başarılı olduğunu tanıtlar. Halklar despotik Aydından daha çabuk değişirler, çünkü Duyunç Özgürlüğü ile tutucu geleneklerinden ve boşinançlarından kurtularak Dünya Tarihinin özbilinçsiz özneleri olurken, Aydın bu Tarihin gelişiminin kendisinin önüne halkların Özgürlükten yalnızca kapitalizm yapacağı sanısı içindeki despotik tutuculuk olarak çıkar. Tarihin gerçeği Tarihi yapan sıradan bilincin kavrayabileceği birşey değildir, çünkü Eyleminde her zaman yaptığını sandığından daha çoğu vardır. Ve kavramsız, felsefesiz görüşler, sanılar, yorumlar, sözde çözümlemeler kendileri de o Tarihin gerecine katılırlar.

Sıradan bilinç için karşıtlardan birine karşıtlık ötekini doğrulamaktır. Karşıtlığın ve dolayısıyla her iki yanının da yalancı olabileceğini düşünemez. Despotun despotla kavgasında taraf olmak Özgürlüğün bilinçsizi olmayı gerektirir. Boşinanç ve Aydın arasındaki kavga despotizmi ortadan kaldırmayı amaçlamaz. Her iki yanın, Aydının olduğu gibi Boşinancın utkusu da Despotizmin utkusudur. Ama bu utku kendine karşı kazanılan bir utkudur, çünkü her iki yan karşıtında, düşmanında yalnızca kendi varlık nedeni ile savaşır, onda yalnızca kendi gerçeğini tanır. Ama şiddetsiz olarak yürütüldüğü düzeye dek bu kavga moral büyümenin ve törel büyümenin koşulu ve olanağıdır. Despotik bilinç için despotizmini anlamanın biricik yolu deneyimdir: Çatışmalı, karşıtında kendi ile kavga etmeli, böylece eyleminde kendini ortadan kaldırmalıdır. Kendini tanıması sonudur, çünkü kendinde ussaldır. Doğal bilinç a priori öğrenemez. Kendini ancak bir hiçlik olan özünü sergilediği zaman öğrenir — tıpkı "en karanlık dönemi" olan ve ideolojinin utancını, şiddetin dehşetini onu yaşayarak öğrendiği 1970'ler durumunda olduğu gibi.

Özgürlük zor ve şiddet yoluyla değil, ama yalnızca DÜŞÜNCE yoluyla öğrenilir, ve bu gerçek her iki yan için de geçerlidir. Özgürlük bilincinden yoksun bilinç — ister Aydın olsun, isterse Boşinanç bilinci, — Özgürlüğü pekala öğrenebilir, çünkü Özgürlük kendinde hiçbir biçimde ona yabancı değildir, tersine onun en özsel değeri, anlamı, gerçek varlığıdır. Despotizm özsel olarak Özgürlüğe geçiş momentidir, Despotizmin bilinci Özgürlüğün de bilincidir, ve insan bu ikisi arasında saltık olarak Özgürlüğü, Duyuncu, İstenci ister çünkü ussal bir varlıktır. Aydın Özgürlüğü bilmez, ve Duyunç ve İstenç Özgürlüğünü bilmediği ve bilmediğini tanımadığı için Aydındır. Boşinanç da öyledir, ve Özgürlük dediği şey büyümemiş, özbilinçsiz İstenç, kaba saba keyfi İstençtir. Anlamsız olana, saçma olana, usdışı olana inanmasında kendini yalnızca küçültür, güçsüzleştirir, ve yazgısı silinmek, yitip gitmek ve yanında karşıtını da götürmektir.

Aydın kimliği bir matematikçi, bir fizikçi, bir sanatçı, bir felsefeci kimliği değildir. 'Aydın' aydın-olmayana karşı, Halka karşı Aydındır. 'Aydın' politik bir kategoridir, ve politikanın despotik yanına aittir. Kendini karşıtında, karanlık olanda tanımlar ve vareder. Böylece modern değil, ön-modern bir kategoridir. Aydın 85 yılda değil, 85.000 yılda da Demokrasiyi anlayamaz, çünkü kendi için Yurttaşın üzerindedir ve istenci Yurttaşın istenci olmalıdır, çünkü bu ikincisi onun için Özgür İstenç değil ama salt bir uyruk, bir 'vatandaş'tır. Aydın istençsiz kitleler ve yığınlar için doğal önderdir. Aydın salt Aydın olduğu için, Yurttaştan daha çoğu olduğunu sandığı için politik despottur. Aydının modernleşme dediği şey dışsaldır, altyapısal ya da özdekseldir, çünkü modernleşmenin, gelişmenin, büyümenin saltık olarak Duyunç Özgürlüğüne, böylece Düşünme Özgürlüğüne dayandığını bilmez, çünkü kendisinde Duyunç Özgürlüğü ve Düşünme Özgürlüğü yoktur ve bilincinde olmayanı anlamayı ve tanımayı başaramaz. Ve hiçbir biçimde bilmediği birşeyi olamaz. Kültürünü düşüncesiz, felsefesiz, bilimsiz tutmayı başaran Aydın gelişmediğini fizik yapmayarak, matematik, tarih, felsefe, sanat vb. yapmayarak, ama ideoloji yaparak, sevmeyerek ve nefret ederek, yok ederek tanıtlar. Düşüncesizliğini düşünmeyerek, Batıdan felsefeyi, bilimi, güzel sanatları değil ama yalnızca orada da Doğu despotizmine ait ideolojiyi alarak tanıtlar. Kültüründe taş üstüne taş koymaz. Kültüründe hiçbirşey onun değildir ve onu bir türev-kültür, bir alt-kültür, tarihsel bir önemsizlik yapar.

 

 
Postmodern çok-kültürlülük durumu.
 

Boşinanç İnanç değildir, çünkü İnanç Bilginin, Gerçeğin Duygusu iken, Boşinanç var olmayana duyulan inançtır. İnanç Duygunun Bilgi ile birliği, Boşinanç ise bilgisizlik, yanılgı, yalan ile birliğidir.

 

Boşinanç İnanç değildir. Kendine yalana inanmayı kabul ettirmeyi başardığı düzeye dek, herşeyden önce Usunu, düzgün düşünme yetisini bozar, Duyuncunda ve İstencinde kabalaşır. Bilgisizdir ve ıvır zıvırı kutsal, dinsel, tanrısal sayar. Boşinanç insanın insan olmaya yükselmesine, insanın büyüklüğüne, güzelliğine, erdemine, sonsuz duygusuna izin vermez. İnsandaki insanlık niteliğini bozar. Erdemsiz olduğu için yalnızca korkar. Bu köylülük tini, bu türban tini, bu hiçlik tini Devleti devirmek bir yana, kendisi o Devlet tarafından hizaya çekilir, eğitilir, kentlileştirilir, çünkü köylülüğün yazgısı kentliliktir. İki korkağın kavgası kendilerinin kavgası değildir. Çirkin maçolardan biri türbanı öne iterken ve onun arkasına gizlenerek dövüşürken, öteki yan büyük birader özlemi ve sanrılaması içindedir. Böyle kavganın sonucu yürekli bir efendinin utkusu bile değildir.

Türkiye'de görgüsüz Aydın karakterini vareden geniş bir boşinanç ve gelenek kitlesi vardır. Benzer olarak Boşinanç da kendini Aydın karakteri karşısında tanımlar, ondan nefret ederek varolur. Aydının salt özdeksel yanında anladığı sözde ilerleme o boşinanç kitlesini sonsuza dek geriliğe yazgılanmış kitle olarak yargılar, gelişmenin nesnesi olarak değil. Karşıtların olduğu yerde çatışma kaçınılmazdır, ve yalnızca pusuda, yalnızca Zamanda etkinleşmeyi bekler. Bu çatışmanın karakteri despotiktir: Bir yan Yasayı çiğnerken öteki yan da Yasayı çiğneyerek birincinin karşısına çıkar. İki yanda da Özgürlük bilinen birşey değil, ama boş bir sözcüktür. Anlamadıklarını ancak yadsıyabilirler. Boşinanç ve Aydın her ikisi de Yasaya karşı olan, Özgürlüğe karşı olan, Devlete karşı olan İstençlerdir.

Demokrasinin Erdem devleti, yasa ve özgürlük Devleti olduğu düzeye dek, eğitimsiz, bilgisiz, dolayısıyla erdemsiz ve boşinançlı bir kültürün Demokrasi olması olanaksızdır. Ve Demokrasinin Erdem Devleti olması ölçüsünde, Demokrasiyi anlamayan Aydının erdemli olması olanaksızdır. Erdem bilgelik, yüreklilik, ılımlılık ve türeliliktir. İnsan bu belirlenimlerle doğmaz, ama onları kazanır. Bunun olanağı Özgürlüktür. Aydın Özgürlük bilinçsizliğinde aynı zamanda erdemsizdir ve erdemsiz olan yürekli değil ama ancak yüreksiz olabilir. Eylemini bile kendisi yapmaz, ama ancak yaptırmayı düşler. Aydın Batıda arkaiktir.

Tüze (Hukuk) ve Türe (Adalet) bütün bir Tarihte yalnızca oluş sürecinde, yalnızca gelişim sürecindedir. Ve önemli olan gelişim sürecinde olmalarıdır. Her ikisinin de Realitesi henüz İdealitesi değildir, her ikisinin de Olgusallığı henüz Kavramı ile çakışmaz. Her birinin Kavramı Erektir, ve Erek ona erişilecek olduğu için Erektir. Kavramın belirlenimi kendini tüm Olgusallık yapmaktır. Tüze ve Türe tarihsel olarak eksiktir, tıpkı insan bilgisinin, ahlakının, törel ve yasal belirlenimlerinin de henüz gerçek Kavramlarına karşılık düşmemeleri, ama gelişmekte olmaları gibi. Önemli olan bir kültürün katılaşmamış olması, kendini başkalaştırmaya yetenekli ve istekli olması, ussal Özgürlük bilincini kavramış olmasıdır. Gelenek tininden henüz bütünüyle kopmamış bir tinin Tüzesi henüz bütünüyle gelişmiş değildir. Ama bu nedenle yalnızca olmadığı söylenemez. Çiğnenir, ve çiğnenmesinin bilinci o çiğnemeyi yenmenin de bilincidir.

Aziz Yardımlı

"Herşey halk için. Hiçbirşey halk tarafından değil."

Aydın Halkın Duyuncu olma İstencidir. Bu onu Despot yapan karakteridir. İyi olanı ve Doğru olanı o bilir, karanlık Halk değil. Aydın Halkı yönetmek içindir — sonsuza dek. Duyunç Özgürlüğü ya da Laiklik içinde Halkın kendini eğitebilmesine, kendini yönetmeyi öğrenebilmesine, böylece kendi İstencini modern Devlet ya da ussal-genel İstenç yapabilmesine karşın, Aydın yönetmemeyi öğrenemez. Genel olarak, Aydın öğrenmez çünkü Aydındır. Aydın Laik olduğu için değil, olmadığı için Aydındır çünkü Duyunç Özgürlüğünü tanımaz. Aydın Demokrat olduğu için değil, olmadığı için Aydındır, çünkü İstenç Özgürlüğünü tanımaz. Eğer Duyunç ve İstenç Özgürlüğünü tanıyorsa, Aydın değil ama başka herkes gibi salt bir Yurttaştır.

Dolaylı olarak, yani II. Frederick aracılığıyla Halkı yönetme tutkusu içindeki Aydın.
Voltaire ve II. Frederick (Friedrich der Große), 18. yy.
Voltaire Aydının idealitesini realiteye çevirmede, bir Aydının belirlenimlerinin neler olduğunu hemen hemen eksiksiz olarak sergilemede tüm zamanların en başarılı örneğidir. Aydın Despotizmine inanan ve onu toplumsal ilerlemenin biricik yolu olarak gören Voltaire bir süre için II. Frederick'in sarayında bulundu. Sonra oradan kovuldu. Bir başka aydın despot olan II. Katerina'nın da çok yakın mektup arkadaşıydı. Aydınlamanın sözde 'rasyonalist' süperstarı Voltaire'in rasyonalist Leibniz'e ve Rousseau'ya karşı duyguları dostça olmanın tam tersiydi. — "Herşey halk için. Hiçbirşey halk tarafından değil." Bu aydın despotun ilkesiydi. Bir Cumhuriyetçi değil ama Kraliyetçi olan, düşündüğü için taraf olan Voltaire'in adının bugün bile Fransız Devrimi ile birlikte anılması modern bilinçte despotik artığın ne düzeyde etkili olduğunun geçerli bir ölçütüdür.

Voltaire

 
İdea Yayınevi / 2014